İşten Çıktıktan Sonra Sigorta Ne Kadar Devam Eder? Sosyal Yapılar ve Eşitsizliklerin Gölgesinde Bir Gerçek
Kimi sabahlar uyandığınızda sadece işinizi değil, güven duygunuzu da kaybetmiş gibi hissedersiniz. İşten ayrılmak, sadece bir gelir kaybı değil; sosyal güvencenin, sağlık hizmetine erişimin ve toplumsal statünün de sallandığı bir dönemdir. Türkiye’de “işten çıktıktan sonra sigorta ne kadar devam eder?” sorusu teknik bir mevzu gibi görünse de, arkasında toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk gibi derin eşitsizlik ağları gizlidir. Bu yazıda bu konuyu hem hukuki hem de sosyolojik bir zeminde tartışacağız.
Sigorta Süresi: Kâğıt Üzerinde Eşitlik, Gerçekte Uçurumlar
Türkiye’de işten ayrılan bir çalışan, son sigorta priminin yatırıldığı tarihten itibaren 10 gün boyunca Genel Sağlık Sigortası (GSS) kapsamında kalır. Ancak bu süre, işsizlik maaşı alanlar için maaş süresince uzatılır. Kağıt üzerinde bu düzenleme “herkese eşit” gibi görünse de, sosyal bilimlerin bize öğrettiği gibi eşitlik her zaman adalet anlamına gelmez.
Düşük gelirli işçiler, kayıt dışı çalışan kadınlar veya göçmen emekçiler bu süreyi genellikle fiilen kullanamazlar. Çünkü bu grupların birçoğu sigortasız çalıştığı için, işten ayrıldıklarında “devam eden” bir sigortaları zaten yoktur. Böylece sistem, kâğıt üzerinde herkese aynı hakkı tanırken, gerçekte bazılarını sistemin dışında bırakır.
Toplumsal Cinsiyet Boyutu: Kadınların Görünmeyen Güvencesizliği
Kadınların iş güvencesi, erkeklere kıyasla daha kırılgandır. TÜİK verilerine göre kadınların kayıt dışı istihdam oranı erkeklerden yüksektir. Bu durum, işten ayrıldıklarında sigorta sürelerinin “devam etmesi” gibi bir ayrıcalıktan yararlanamamalarına neden olur.
Toplumsal normlar da bu kırılganlığı besler. Kadınlardan hâlâ “aile için fedakârlık yapması”, çocuk bakımı veya yaşlı bakımını üstlenmesi beklenir. Bu roller, işten ayrılan bir kadının yeniden iş bulmasını ve dolayısıyla sigorta sistemine yeniden dahil olmasını zorlaştırır. Bu nedenle, sigortanın 10 gün sürmesi teknik olarak kısa bir dönem olsa da, kadınlar için sosyal olarak uzun bir belirsizlik dönemine dönüşür.
Kadın forumlarında sıkça paylaşılan bir cümle vardır:
> “Sigortam bittiğinde sadece hastaneye değil, hayata erişimim de azaldı.”
Bu ifade, ekonomik güvencesizliğin toplumsal dışlanma duygusuyla nasıl iç içe geçtiğini gösterir.
Erkeklerin Rolü: Çözüm Arayışında Empatinin Önemi
Toplumsal cinsiyet analizleri bazen erkekleri suçlayıcı bir dille ele alabilir. Ancak gerçekte, işten çıkarılan erkekler de sosyal rollerin ağırlığı altında ezilir. “Evin geçimini sağlamak” gibi geleneksel beklentiler, bir erkeğin işini kaybettiğinde sadece ekonomik değil, psikolojik bir kriz yaşamasına da neden olur.
Bazı erkekler için bu durum “yardım isteme” kültürüne uzak oldukları için daha da zorlayıcıdır. Sosyolog Raewyn Connell’in “hegemonik erkeklik” kavramı, erkeklerin kendi duygusal kırılganlıklarını bastırmak zorunda bırakıldıklarını söyler. Bu nedenle, sigorta sistemine erişim kaybı sadece sağlık hakkının değil, “kendini yeterli hissetme” duygusunun da sarsılması anlamına gelir.
Bu noktada çözüm odaklı erkek dayanışma gruplarının ve sendikaların önemi artar. Bazı işçi birlikleri, işsiz kalan erkeklerin psikososyal destek alabilmeleri için gönüllü ağlar kurmaktadır. Bu yaklaşım, hem toplumsal rollerin değişimine hem de dayanışma kültürünün güçlenmesine katkı sunar.
Sınıf Eşitsizliği: Güvencenin Bedeli
Sınıfsal farklılıklar, sigorta süresinin anlamını tamamen değiştirir. Orta sınıf bir çalışan için 10 gün, yeni bir iş bulmak veya özel sağlık sigortasına geçmek için makul bir süredir. Ancak asgari ücretle geçinen biri için bu 10 gün, hastalanmadan yeni bir işe girebilme umudunun sınırıdır.
Sınıfsal konum aynı zamanda sağlık hizmetine erişimi de belirler. Araştırmalar, düşük gelirli bireylerin işten ayrıldıktan sonra sağlık hizmetlerinden yararlanma oranının ciddi şekilde düştüğünü gösteriyor. Sosyal devlet politikalarının yetersiz kaldığı bu noktada, sınıf, sağlığın belirleyici bir faktörü hâline gelir.
Irk ve Göçmenlik: Görünmeyen Çalışanların Görünmeyen Sigortaları
Türkiye’deki Suriyeli, Afgan veya Afrika kökenli göçmen işçiler için “işten çıkmak” çoğu zaman sigorta sisteminin dışında kalmak anlamına gelir. Bu kişiler, kayıt dışı sektörlerde düşük ücretlerle çalıştıkları için resmi sigorta sistemine dahil olamazlar. Dolayısıyla, işten ayrıldıktan sonra sigortanın “devam etmesi” onlar için hiçbir anlam ifade etmez.
Irk temelli ayrımcılık, bu grupların sağlık sistemine güven duymalarını da engeller. “Zaten hastaneye gidemem, belki kimliğimi sorarlar” cümlesi, sadece bireysel bir korku değil; yapısal dışlanmanın sembolüdür.
Sosyal Normlar, Neoliberal Politikalar ve Dayanışma İhtiyacı
Sigorta sisteminin sürekliliği sadece hukuki bir mesele değil; aynı zamanda bir sosyal dayanışma göstergesidir. Neoliberal politikalar, bireyi sorumluluk sahibi bir “özne” olarak yücelterek kolektif dayanışma ağlarını zayıflatır. “Herkes kendi sigortasını düşünsün” anlayışı, toplumsal adaletin yerini bireysel çabanın aldığı bir düzeni normalleştirir.
Oysa sosyal devletin özü, dayanışmadır. İşten çıkan bir kadının, bir erkeğin ya da bir göçmenin yalnız hissetmemesi için bu sistemin kapsayıcı olması gerekir.
Forum Tartışması İçin Düşündürücü Sorular
- Sizce işten ayrıldıktan sonra sigorta süresinin kısa tutulması, bireyleri mi yoksa devleti mi koruyor?
- Kadınların bakım emeği nedeniyle iş güvencesizliği yaşaması sizce sistemsel mi yoksa kültürel bir sorun mu?
- Erkeklerin “güçlü olma” beklentisi, onları sosyal destekten mahrum bırakıyor mu?
- Göçmen işçilerin sigorta sistemine dahil edilmemesi, sadece ekonomik değil, etik bir problem olarak da görülmeli mi?
Sonuç: Sigortadan Fazlası, Bir Toplumun Vicdanı
“Sigorta ne kadar devam eder?” sorusu, aslında “devlet, yurttaşına ne kadar süreyle sahip çıkar?” sorusudur. Bu süreyi belirleyen yasalar değil, toplumun adalet anlayışıdır. Toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk temelli eşitsizlikler bu süreyi kimileri için bir “nefes molası”, kimileri için ise “sessiz bir çöküş” haline getiriyor.
Belki de asıl mesele, sürenin uzunluğu değil; herkes için insanca bir geçiş süreci yaratabilmektir. Çünkü işten çıkmak, yalnızca bir son değil, yeni bir dayanışma biçiminin de başlangıcı olabilir.
Kimi sabahlar uyandığınızda sadece işinizi değil, güven duygunuzu da kaybetmiş gibi hissedersiniz. İşten ayrılmak, sadece bir gelir kaybı değil; sosyal güvencenin, sağlık hizmetine erişimin ve toplumsal statünün de sallandığı bir dönemdir. Türkiye’de “işten çıktıktan sonra sigorta ne kadar devam eder?” sorusu teknik bir mevzu gibi görünse de, arkasında toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk gibi derin eşitsizlik ağları gizlidir. Bu yazıda bu konuyu hem hukuki hem de sosyolojik bir zeminde tartışacağız.
Sigorta Süresi: Kâğıt Üzerinde Eşitlik, Gerçekte Uçurumlar
Türkiye’de işten ayrılan bir çalışan, son sigorta priminin yatırıldığı tarihten itibaren 10 gün boyunca Genel Sağlık Sigortası (GSS) kapsamında kalır. Ancak bu süre, işsizlik maaşı alanlar için maaş süresince uzatılır. Kağıt üzerinde bu düzenleme “herkese eşit” gibi görünse de, sosyal bilimlerin bize öğrettiği gibi eşitlik her zaman adalet anlamına gelmez.
Düşük gelirli işçiler, kayıt dışı çalışan kadınlar veya göçmen emekçiler bu süreyi genellikle fiilen kullanamazlar. Çünkü bu grupların birçoğu sigortasız çalıştığı için, işten ayrıldıklarında “devam eden” bir sigortaları zaten yoktur. Böylece sistem, kâğıt üzerinde herkese aynı hakkı tanırken, gerçekte bazılarını sistemin dışında bırakır.
Toplumsal Cinsiyet Boyutu: Kadınların Görünmeyen Güvencesizliği
Kadınların iş güvencesi, erkeklere kıyasla daha kırılgandır. TÜİK verilerine göre kadınların kayıt dışı istihdam oranı erkeklerden yüksektir. Bu durum, işten ayrıldıklarında sigorta sürelerinin “devam etmesi” gibi bir ayrıcalıktan yararlanamamalarına neden olur.
Toplumsal normlar da bu kırılganlığı besler. Kadınlardan hâlâ “aile için fedakârlık yapması”, çocuk bakımı veya yaşlı bakımını üstlenmesi beklenir. Bu roller, işten ayrılan bir kadının yeniden iş bulmasını ve dolayısıyla sigorta sistemine yeniden dahil olmasını zorlaştırır. Bu nedenle, sigortanın 10 gün sürmesi teknik olarak kısa bir dönem olsa da, kadınlar için sosyal olarak uzun bir belirsizlik dönemine dönüşür.
Kadın forumlarında sıkça paylaşılan bir cümle vardır:
> “Sigortam bittiğinde sadece hastaneye değil, hayata erişimim de azaldı.”
Bu ifade, ekonomik güvencesizliğin toplumsal dışlanma duygusuyla nasıl iç içe geçtiğini gösterir.
Erkeklerin Rolü: Çözüm Arayışında Empatinin Önemi
Toplumsal cinsiyet analizleri bazen erkekleri suçlayıcı bir dille ele alabilir. Ancak gerçekte, işten çıkarılan erkekler de sosyal rollerin ağırlığı altında ezilir. “Evin geçimini sağlamak” gibi geleneksel beklentiler, bir erkeğin işini kaybettiğinde sadece ekonomik değil, psikolojik bir kriz yaşamasına da neden olur.
Bazı erkekler için bu durum “yardım isteme” kültürüne uzak oldukları için daha da zorlayıcıdır. Sosyolog Raewyn Connell’in “hegemonik erkeklik” kavramı, erkeklerin kendi duygusal kırılganlıklarını bastırmak zorunda bırakıldıklarını söyler. Bu nedenle, sigorta sistemine erişim kaybı sadece sağlık hakkının değil, “kendini yeterli hissetme” duygusunun da sarsılması anlamına gelir.
Bu noktada çözüm odaklı erkek dayanışma gruplarının ve sendikaların önemi artar. Bazı işçi birlikleri, işsiz kalan erkeklerin psikososyal destek alabilmeleri için gönüllü ağlar kurmaktadır. Bu yaklaşım, hem toplumsal rollerin değişimine hem de dayanışma kültürünün güçlenmesine katkı sunar.
Sınıf Eşitsizliği: Güvencenin Bedeli
Sınıfsal farklılıklar, sigorta süresinin anlamını tamamen değiştirir. Orta sınıf bir çalışan için 10 gün, yeni bir iş bulmak veya özel sağlık sigortasına geçmek için makul bir süredir. Ancak asgari ücretle geçinen biri için bu 10 gün, hastalanmadan yeni bir işe girebilme umudunun sınırıdır.
Sınıfsal konum aynı zamanda sağlık hizmetine erişimi de belirler. Araştırmalar, düşük gelirli bireylerin işten ayrıldıktan sonra sağlık hizmetlerinden yararlanma oranının ciddi şekilde düştüğünü gösteriyor. Sosyal devlet politikalarının yetersiz kaldığı bu noktada, sınıf, sağlığın belirleyici bir faktörü hâline gelir.
Irk ve Göçmenlik: Görünmeyen Çalışanların Görünmeyen Sigortaları
Türkiye’deki Suriyeli, Afgan veya Afrika kökenli göçmen işçiler için “işten çıkmak” çoğu zaman sigorta sisteminin dışında kalmak anlamına gelir. Bu kişiler, kayıt dışı sektörlerde düşük ücretlerle çalıştıkları için resmi sigorta sistemine dahil olamazlar. Dolayısıyla, işten ayrıldıktan sonra sigortanın “devam etmesi” onlar için hiçbir anlam ifade etmez.
Irk temelli ayrımcılık, bu grupların sağlık sistemine güven duymalarını da engeller. “Zaten hastaneye gidemem, belki kimliğimi sorarlar” cümlesi, sadece bireysel bir korku değil; yapısal dışlanmanın sembolüdür.
Sosyal Normlar, Neoliberal Politikalar ve Dayanışma İhtiyacı
Sigorta sisteminin sürekliliği sadece hukuki bir mesele değil; aynı zamanda bir sosyal dayanışma göstergesidir. Neoliberal politikalar, bireyi sorumluluk sahibi bir “özne” olarak yücelterek kolektif dayanışma ağlarını zayıflatır. “Herkes kendi sigortasını düşünsün” anlayışı, toplumsal adaletin yerini bireysel çabanın aldığı bir düzeni normalleştirir.
Oysa sosyal devletin özü, dayanışmadır. İşten çıkan bir kadının, bir erkeğin ya da bir göçmenin yalnız hissetmemesi için bu sistemin kapsayıcı olması gerekir.
Forum Tartışması İçin Düşündürücü Sorular
- Sizce işten ayrıldıktan sonra sigorta süresinin kısa tutulması, bireyleri mi yoksa devleti mi koruyor?
- Kadınların bakım emeği nedeniyle iş güvencesizliği yaşaması sizce sistemsel mi yoksa kültürel bir sorun mu?
- Erkeklerin “güçlü olma” beklentisi, onları sosyal destekten mahrum bırakıyor mu?
- Göçmen işçilerin sigorta sistemine dahil edilmemesi, sadece ekonomik değil, etik bir problem olarak da görülmeli mi?
Sonuç: Sigortadan Fazlası, Bir Toplumun Vicdanı
“Sigorta ne kadar devam eder?” sorusu, aslında “devlet, yurttaşına ne kadar süreyle sahip çıkar?” sorusudur. Bu süreyi belirleyen yasalar değil, toplumun adalet anlayışıdır. Toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk temelli eşitsizlikler bu süreyi kimileri için bir “nefes molası”, kimileri için ise “sessiz bir çöküş” haline getiriyor.
Belki de asıl mesele, sürenin uzunluğu değil; herkes için insanca bir geçiş süreci yaratabilmektir. Çünkü işten çıkmak, yalnızca bir son değil, yeni bir dayanışma biçiminin de başlangıcı olabilir.