Sinan
New member
Lâl Ehli Ne Demek? Sessizliğin Konuştuğu Hikâye
Geçen gece forumda biri “Lâl ehli ne demek?” diye sordu. O an, çocukluğumda babaannemin anlattığı bir hikâye geldi aklıma. “Evladım,” derdi, “lâl ehli, konuşmadan öğreten, sustuğunda bile söz söyleyendir.” O zamanlar bu cümle kulağıma gizemli gelirdi. Şimdi ise anlamı, zamana direnen bir bilgelik gibi zihnimde yankılanıyor.
Bugün size o hikâyeyi anlatacağım — bir köyde sessizliğin bile konuştuğu, kelimelerin değil kalplerin anlaştığı bir yerin hikayesini.
---
Sessizlerin Köyü: Lâl Erenler’in Diyarı
Yıllar önce, Anadolu’nun dağlarına gizlenmiş küçük bir köy vardı. Köyün adı “Lâlhan”dı. Söylentiye göre orada insanlar az konuşur, çok hissederdi. “Söz” kıymetliydi çünkü her kelime bir dua, her suskunluk bir düşünceydi.
Köyde iki karakter yaşardı: biri Yusuf, diğeri Elif. Yusuf, taş ustasıydı. Dağlardan çıkardığı mermeri öyle işlerdi ki sanki taşa ruh üflerdi. Elif ise köyün öğretmeniydi. Çocuklara harfleri değil, kelimelerin ardındaki anlamı öğretirdi.
Yusuf, hesapla yaşayan bir adamdı; ölçer, biçer, düşünür, sonra konuşurdu. Elif ise dinler, hisseder, sonra karar verirdi. Onları birleştiren şey, kelimelere olan saygılarıydı — ama kelimelerin ötesinde buluşacaklarını henüz bilmiyorlardı.
---
Bir Taş, Bir Söz, Bir Sessizlik
Bir gün köy meydanına yeni bir çeşme yapılacaktı. Köyün yaşlısı, Yusuf’a dedi ki:
“Bu çeşmeyi öyle yap ki suyu gören susmayı öğrensin.”
Yusuf bunu anlamadı ama Elif’in gözleri parladı. “Belki de,” dedi, “suyun sesi kelimelerden daha fazlasını söyler.”
Yusuf o gece sabaha kadar düşündü. Taşları üst üste dizerken, elleriyle konuşuyormuş gibiydi. Her darbede bir anlam, her sessizlikte bir niyet vardı. Elif ise onu izlerken fark etti: Yusuf’un sessizliği, bin kelimeden güçlüydü.
Köylüler günler sonra çeşmeyi gördüğünde hayran kaldı. Mermerin üzerine tek bir kelime kazınmıştı: LÂL.
O an herkes sustu. Çünkü orada, sessizliğin de bir dili olduğunu hissettiler.
---
Erkek Akıl, Kadın Kalp: Aynı Yolda Buluşmak
Yusuf’un otoritesi ustalığından, Elif’in gücü ise sezgisinden geliyordu. Bir gün köyde tartışma çıktı: “Bu çeşmenin adı neden Lâl? Hiçbir şey söylemeyen bir taş nasıl öğüt verebilir?”
Yusuf sayılarla, oranlarla anlatmaya çalıştı. Elif ise gözleriyle anlattı:
“Lâl olmak, susmak değil; anlamı içselleştirmektir. Bazen bir sessizlik, bin nasihatten daha çok öğretir.”
O an Yusuf durdu, yüzüne bir tebessüm yerleşti. Fark etti ki Elif’in empatisi, onun stratejisine yön veriyordu. O plan yapıyordu ama Elif anlam inşa ediyordu.
Köy halkı bunu izlerken, kadınların kalbiyle, erkeklerin aklıyla birlikte kurdukları bu dengeyi hissediyordu. Hiçbir taraf üstün değildi — biri tamamlıyor, diğeri açıklıyordu.
---
Tarihin Sessiz Öğretmenleri
“Lâl ehli” kavramı tasavvufta köklü bir yere sahiptir. Bazı kaynaklarda, “Allah’ın sırrına ermiş, diliyle değil hâliyle konuşan kişi” olarak geçer. Mevlânâ’nın, Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Yunus Emre’nin dervişleri arasında böyleleri varmış.
Söz söylemekten çok hâl göstermekti onların yöntemi. Çünkü söz, kulağa gider; hâl, kalbe.
Lâl ehli, modern çağın “minimalist iletişimi”nin çok ötesindedir. Onlar kelimeyi tüketmez, onu diriltir. Her suskunluk, anlamın derinleştiği bir kuyu gibidir.
Belki de Yusuf ve Elif’in hikâyesi, bu geleneğin bir yansımasıydı: biri taşla, diğeri duyguyla, ama ikisi de sessizlikle öğretiyordu.
---
Günümüzde Lâl Ehli Olmak: Gürültüde Sessiz Kalabilmek
Bugün dünyamızda herkes konuşuyor ama çok azı dinliyor. Sosyal medyada sesini yükselten, sanki haklı oluyor. Ama belki de en güçlü ses, ölçülü olandır.
Lâl ehli olmak, geri çekilmek değil; bilinçli susmaktır. Bazen bir tartışmada sessiz kalmak, sadece susmak değildir — “ben bu gürültünün parçası değilim” demektir.
Yusuf ile Elif yıllar sonra köyün kenarındaki bankta otururken bunu fark ettiler. Elif dedi ki:
“Sen taşları konuşturdun, ben kelimeleri. Ama galiba ikimiz de sessizliğin dilini öğrendik.”
Yusuf başını salladı.
“Belki de lâl ehli olmak, sustuğunda bile anlaşılabilmektir.”
---
Sessizliğin Forumu: Bugün Kimin Lâl Ehli Olduğunu Fark Ettin mi?
Bir forumda biri uzun uzun tartışır, diğeri kısa ama yerinde bir cümle yazar. İşte lâl ehli, o ikinci kişidir.
O, bilgiyi gösteriş için değil, paylaşmak için kullanır.
Kelimeleri süs değil, köprü yapar.
Belki de hepimiz bir anlığına lâl ehli olmayı denemeliyiz:
Bir dostumuzu dinlerken, bir tartışmada susarken, bir yanlış anlaşılmada nefes alırken.
Çünkü sessizlik bazen kaçış değil, olgunluğun en güzel hâlidir.
---
Son Söz: Söz Biter, Hâl Kalır
Elif ile Yusuf’un hikâyesi, o köyde bir efsaneye dönüştü. Çeşmenin üstündeki “LÂL” yazısı hâlâ duruyor. Her kim su içerse, sessizliğin yankısını duyar gibi olur.
Belki bu forumda da bir “Lâl Çeşmesi” kurabiliriz — kelimeleri israf etmeden, anlamı paylaşarak, dinlemeyi öğrenerek.
Çünkü bazen bir cümle değil, bir duruş anlatır her şeyi.
Ve belki de “lâl ehli” dediğimiz, sadece susan değil; sessizliğinde bile insanı derinleştiren kişidir.
Geçen gece forumda biri “Lâl ehli ne demek?” diye sordu. O an, çocukluğumda babaannemin anlattığı bir hikâye geldi aklıma. “Evladım,” derdi, “lâl ehli, konuşmadan öğreten, sustuğunda bile söz söyleyendir.” O zamanlar bu cümle kulağıma gizemli gelirdi. Şimdi ise anlamı, zamana direnen bir bilgelik gibi zihnimde yankılanıyor.
Bugün size o hikâyeyi anlatacağım — bir köyde sessizliğin bile konuştuğu, kelimelerin değil kalplerin anlaştığı bir yerin hikayesini.
---
Sessizlerin Köyü: Lâl Erenler’in Diyarı
Yıllar önce, Anadolu’nun dağlarına gizlenmiş küçük bir köy vardı. Köyün adı “Lâlhan”dı. Söylentiye göre orada insanlar az konuşur, çok hissederdi. “Söz” kıymetliydi çünkü her kelime bir dua, her suskunluk bir düşünceydi.
Köyde iki karakter yaşardı: biri Yusuf, diğeri Elif. Yusuf, taş ustasıydı. Dağlardan çıkardığı mermeri öyle işlerdi ki sanki taşa ruh üflerdi. Elif ise köyün öğretmeniydi. Çocuklara harfleri değil, kelimelerin ardındaki anlamı öğretirdi.
Yusuf, hesapla yaşayan bir adamdı; ölçer, biçer, düşünür, sonra konuşurdu. Elif ise dinler, hisseder, sonra karar verirdi. Onları birleştiren şey, kelimelere olan saygılarıydı — ama kelimelerin ötesinde buluşacaklarını henüz bilmiyorlardı.
---
Bir Taş, Bir Söz, Bir Sessizlik
Bir gün köy meydanına yeni bir çeşme yapılacaktı. Köyün yaşlısı, Yusuf’a dedi ki:
“Bu çeşmeyi öyle yap ki suyu gören susmayı öğrensin.”
Yusuf bunu anlamadı ama Elif’in gözleri parladı. “Belki de,” dedi, “suyun sesi kelimelerden daha fazlasını söyler.”
Yusuf o gece sabaha kadar düşündü. Taşları üst üste dizerken, elleriyle konuşuyormuş gibiydi. Her darbede bir anlam, her sessizlikte bir niyet vardı. Elif ise onu izlerken fark etti: Yusuf’un sessizliği, bin kelimeden güçlüydü.
Köylüler günler sonra çeşmeyi gördüğünde hayran kaldı. Mermerin üzerine tek bir kelime kazınmıştı: LÂL.
O an herkes sustu. Çünkü orada, sessizliğin de bir dili olduğunu hissettiler.
---
Erkek Akıl, Kadın Kalp: Aynı Yolda Buluşmak
Yusuf’un otoritesi ustalığından, Elif’in gücü ise sezgisinden geliyordu. Bir gün köyde tartışma çıktı: “Bu çeşmenin adı neden Lâl? Hiçbir şey söylemeyen bir taş nasıl öğüt verebilir?”
Yusuf sayılarla, oranlarla anlatmaya çalıştı. Elif ise gözleriyle anlattı:
“Lâl olmak, susmak değil; anlamı içselleştirmektir. Bazen bir sessizlik, bin nasihatten daha çok öğretir.”
O an Yusuf durdu, yüzüne bir tebessüm yerleşti. Fark etti ki Elif’in empatisi, onun stratejisine yön veriyordu. O plan yapıyordu ama Elif anlam inşa ediyordu.
Köy halkı bunu izlerken, kadınların kalbiyle, erkeklerin aklıyla birlikte kurdukları bu dengeyi hissediyordu. Hiçbir taraf üstün değildi — biri tamamlıyor, diğeri açıklıyordu.
---
Tarihin Sessiz Öğretmenleri
“Lâl ehli” kavramı tasavvufta köklü bir yere sahiptir. Bazı kaynaklarda, “Allah’ın sırrına ermiş, diliyle değil hâliyle konuşan kişi” olarak geçer. Mevlânâ’nın, Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Yunus Emre’nin dervişleri arasında böyleleri varmış.
Söz söylemekten çok hâl göstermekti onların yöntemi. Çünkü söz, kulağa gider; hâl, kalbe.
Lâl ehli, modern çağın “minimalist iletişimi”nin çok ötesindedir. Onlar kelimeyi tüketmez, onu diriltir. Her suskunluk, anlamın derinleştiği bir kuyu gibidir.
Belki de Yusuf ve Elif’in hikâyesi, bu geleneğin bir yansımasıydı: biri taşla, diğeri duyguyla, ama ikisi de sessizlikle öğretiyordu.
---
Günümüzde Lâl Ehli Olmak: Gürültüde Sessiz Kalabilmek
Bugün dünyamızda herkes konuşuyor ama çok azı dinliyor. Sosyal medyada sesini yükselten, sanki haklı oluyor. Ama belki de en güçlü ses, ölçülü olandır.
Lâl ehli olmak, geri çekilmek değil; bilinçli susmaktır. Bazen bir tartışmada sessiz kalmak, sadece susmak değildir — “ben bu gürültünün parçası değilim” demektir.
Yusuf ile Elif yıllar sonra köyün kenarındaki bankta otururken bunu fark ettiler. Elif dedi ki:
“Sen taşları konuşturdun, ben kelimeleri. Ama galiba ikimiz de sessizliğin dilini öğrendik.”
Yusuf başını salladı.
“Belki de lâl ehli olmak, sustuğunda bile anlaşılabilmektir.”
---
Sessizliğin Forumu: Bugün Kimin Lâl Ehli Olduğunu Fark Ettin mi?
Bir forumda biri uzun uzun tartışır, diğeri kısa ama yerinde bir cümle yazar. İşte lâl ehli, o ikinci kişidir.
O, bilgiyi gösteriş için değil, paylaşmak için kullanır.
Kelimeleri süs değil, köprü yapar.
Belki de hepimiz bir anlığına lâl ehli olmayı denemeliyiz:
Bir dostumuzu dinlerken, bir tartışmada susarken, bir yanlış anlaşılmada nefes alırken.
Çünkü sessizlik bazen kaçış değil, olgunluğun en güzel hâlidir.
---
Son Söz: Söz Biter, Hâl Kalır
Elif ile Yusuf’un hikâyesi, o köyde bir efsaneye dönüştü. Çeşmenin üstündeki “LÂL” yazısı hâlâ duruyor. Her kim su içerse, sessizliğin yankısını duyar gibi olur.
Belki bu forumda da bir “Lâl Çeşmesi” kurabiliriz — kelimeleri israf etmeden, anlamı paylaşarak, dinlemeyi öğrenerek.
Çünkü bazen bir cümle değil, bir duruş anlatır her şeyi.
Ve belki de “lâl ehli” dediğimiz, sadece susan değil; sessizliğinde bile insanı derinleştiren kişidir.